Gösteren, Gösterilen, Gösterge Nedir? Öğrenmenin Dili Üzerine Pedagojik Bir Bakış
Eğitim, yalnızca bilgi aktarmak değil; anlam inşa etmektir. Bir eğitimci olarak, en çok inandığım şey öğrenmenin dönüştürücü gücüdür. Her kavram, her kelime, öğrencinin zihninde bir anlam evreni oluşturur. Peki, bu anlam nasıl doğar? “Gösteren, gösterilen, gösterge nedir?” sorusu, aslında bu sürecin temelini açıklar.
Dilbilimin öncülerinden Ferdinand de Saussure, anlamın oluşumunu açıklamak için “gösteren”, “gösterilen” ve “gösterge” kavramlarını ortaya koymuştur. Ancak bu üçlü yapı, yalnızca dilin değil, öğrenmenin de temelidir. Çünkü öğrenme, sembollerle düşünme sanatıdır.
Gösteren, Gösterilen ve Gösterge: Öğrenmenin Üç Katmanı
Pedagojik açıdan bakıldığında:
– Gösteren, duyularımızla algıladığımız biçimdir — yazılı ya da işitsel simge.
– Gösterilen, bu simgenin bizde uyandırdığı kavram ya da anlamdır.
– Gösterge ise bu iki öğenin birleşimidir; yani öğrenmenin zihinsel ürünü.
Örneğin, bir öğretmen “ağaç” kelimesini tahtaya yazdığında, bu kelimenin harf dizisi gösterendir. Öğrencinin zihninde canlanan kökleriyle, yapraklarıyla, yeşilliğiyle bir ağaç imgesi ise gösterilendir. Bu iki öğe birleştiğinde, “ağaç” göstergesi ortaya çıkar.
Eğitimde anlamlı öğrenmenin temeli tam da burada yatar. Öğrenci yalnızca göstereni ezberlediğinde, yüzeysel bilgi edinir. Ancak gösterileni de kavradığında, yani kelimenin arkasındaki kavramsal dünyayı anladığında, kalıcı öğrenme gerçekleşir.
Öğrenme Teorilerinde Göstergenin Rolü
Bilişsel öğrenme teorileri, anlamın yapılandırılmasını merkeze alır. Piaget, bilginin aktif olarak inşa edildiğini söylerken; Vygotsky, anlamın sosyal etkileşimle şekillendiğini vurgular. Her iki yaklaşım da, aslında “gösterge” kavramını pedagojik bir düzleme taşır.
Bir sınıf ortamında “adalet” kelimesi geçtiğinde, bu yalnızca bir sözcük değildir.
Bir öğrenci için mahkemedeki hâkim imajını çağrıştırabilir; bir diğeri için okulda yaşadığı adaletsizlik hissini. İşte bu noktada öğretmen, gösterenin ötesine geçerek gösterilenin zenginliğini keşfetmeyi sağlar.
Gösterge, böylece bilişsel bir kavramdan duygusal ve sosyal bir öğrenme aracına dönüşür. Öğrenciler kelimelerin arkasındaki yaşamı gördüklerinde, dil yalnızca bir ders konusu olmaktan çıkar; dünyayı anlama biçimi haline gelir.
Pedagojik Yöntemler ve Göstergesel Düşünme
Göstergesel yaklaşım, özellikle yapılandırmacı eğitim modellerinde önemli bir yere sahiptir. Öğrencilerin kendi anlam dünyalarını kurmalarını teşvik eden öğretmen, aslında onları “göstergelerle düşünmeye” davet eder.
– Görsel öğrenmede, semboller ve imgeler, gösterenleri somutlaştırır.
– İşitsel öğrenmede, kelimeler ve ses tonları gösterenleri güçlendirir.
– Yaparak öğrenmede, gösterilenler eyleme dönüşür.
Bu süreçte öğretmenin görevi, gösteren ile gösterilen arasındaki bağı güçlendirmektir. Çünkü bu bağ güçlendikçe öğrenme derinleşir, kavramlar kalıcı hale gelir.
Bir öğretmen, öğrenciye “özgürlük” kavramını yalnızca tanımlamakla kalırsa, o sözcük yüzeyde kalır. Ama öğrenciye “özgür hissettiğin bir anı hatırla” dediğinde, gösterilen aktif hale gelir. İşte bu anda öğrenme duygusal, bilişsel ve toplumsal boyutlarıyla tamamlanır.
Bireysel ve Toplumsal Etkiler: Göstergelerle Düşünen Toplum
Gösterge yalnızca bireysel öğrenmenin değil, toplumsal anlam inşasının da aracıdır. Eğitim sistemi, hangi göstergelerin değerli olduğunu belirleyerek bireyin düşünme biçimini şekillendirir.
Bir toplumda “başarı” göstergesi sınav sonuçlarıyla, “saygı” göstergesi statüyle ölçülüyorsa, öğrenme süreçleri de buna göre biçimlenir. Ancak bu göstergeler, bireyleri düşünmeye değil, uyum sağlamaya yönlendirir.
Pedagojik olarak en temel hedef, öğrencinin göstergeleri sorgulamasını sağlamaktır.
“Başarı benim için ne demek?”, “Bilgi neden değerlidir?”, “Hangi kelimeler bana ait?” gibi sorular, öğrenmeyi ezberden özgürlüğe taşır.
Gösteren–Gösterilen Dengesi: Eğitimde Anlamın İnşası
Öğretim süreçlerinde sıkça yapılan hata, gösterenlere aşırı odaklanmaktır — yani kelimelere, tanımlara, formüllere. Oysa gösterilenin, yani öğrencinin zihninde ve kalbinde oluşan anlamın güçlendirilmesi gerekir.
Bir öğretmen, “adalet” kelimesini 10 kez tekrar ettirebilir; ancak öğrenciler bunu hissetmeden öğrenmiş olmaz. Gösteren–gösterilen dengesi kurulmadığında, öğrenme yalnızca bilgi birikimi olur; oysa gerçek öğrenme, anlam üretmektir.
Sonuç: Öğrenmenin Gizli Dili ve Birkaç Soru
Gösteren, gösterilen, gösterge nedir? sorusu, aslında öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini anlamamızı sağlar. Her bilgi bir göstergedir; her kavram, zihnimizde yeni bir bağlantı kurar.
Bir öğretmen için en büyük başarı, öğrencinin bir kelimeyi duyması değil, o kelimenin anlamını kendi yaşamında bulmasıdır.
Çünkü öğrenme, sadece ezber değil; anlam kurma sürecidir.
Şimdi birkaç soru düşünmeye değer:
– Öğrendiğim bilgilerden hangileri sadece gösteren düzeyinde kaldı?
– Hangi kavramlar bende derin bir anlam, yani gösterilen oluşturdu?
– Ve en önemlisi: Öğrenirken, hangi göstergeler benim kim olduğumu şekillendirdi?
Belki de eğitimin gerçek amacı, bu soruların yanıtını aramak — ve her yeni bilgiyle, kendimizin yeni bir göstergesini yaratmaktır.